İbrahim’den Önce
Yaratılış 1—11. Bölümler
Yerkürede Eski Antlaşma’da geçen birçok olayı kapsayan bölge, Asya kıtasının güneybatısı, Avrupa’nın güneydoğusu ve Afrika’nın kuzeydoğusuna komşu olan ve yaklaşık üç bin altı yüz elli kilometre karelik bir arazidir. Bu bölge, Doğu Yarım Küre’de üç kıtanın birleştiği bölgedir. Aşağı yukarı Anadolu, Mezopotamya, Aram, Filistin, Arabistan ve Mısır dâhil olmakla, diğer birkaç bölgeyi ve o bölgelerde bulunan adaları da kapsamaktadır.
Tüm bu sınırların en merkezindeki küçük kıyı şeridi, doğusunda çöl ve batısında Akdeniz olan, Aram ve Filistin olarak bilinen bölgedir. Bölgenin uzunluğu yaklaşık altı yüz kırk beş kilometre olup, genişliği ise seksen ile yüz altmış kilometre arası değişkenlik göstermektedir. O bölgeye haklı olarak “dünyanın köprüsü” denilmesinin nedeni, iki büyük kıtayı, Asya ve Afrika kıtalarını birleştirmesiydi. Filistin’in toprakları birleştirdiği gibi güneyinde bulunan Süveyş Kanalı da denizleri birleştirmektedir. Geçmişten günümüze dek, bu toprak parçası ulusların yollarının kesiştiği nokta olarak kalmıştır.
Filistin, uzunca bir süredir “Kutsal Toprak” diye bilinmektedir, çünkü Kutsal Kitap’taki olayların birçoğu orada gerçekleşmiştir. Ancak buna rağmen, Kutsal Kitap tarihinin Filistin’le sınırlı olduğunu varsaymak yanlış olur. Yaratılış kitabı, on ikinci bölüme gelmeden, okuyucuya Kenan ülkesini (yani Filistin’i) tanıtmaz. Tanrı halkının tarihi İbrahim’le başlamış gibi görünür ve Tanrı tarafından Kenan ülkesine gönderilen kişi de İbrahim’in ta kendisidir. İbrahim’in hikâyesi ikinci derste ele alınacak fakat Kutsal Kitap İbrahim’in hayatından önce, Yaratılış kitabının ilk on bir bölümünde, İbrahim ve onun soyundan gelen kişiler için arka plan oluşturmak üzere kulağa tanıdık gelen hikâyelerden oluşmaktadır.
Arka planın yeri, Dicle ve Fırat nehirlerinin merkezinde yer almaktadır. Her iki nehirden Yaratılış 2:14 ayetinde, ilk ebeveynlerimizin yaşadığı Aden Bahçesi’nden geçen üçüncü ve dördüncü nehir olarak söz edilir. Bahçe, bugün Mezopotamya olarak bilinen bölgenin güney ucundaydı. Bu nehrin kuzey ucunda, Ararat (Ağrı) Dağı olarak bilinen görkemli bir dağ vardır. Fakat “Ararat dağları” hakkında ilk kez Yaratılış 8:4’te, Nuh’un gemisinin tufandan sonra oturduğu yer özel bir zirve olarak değil, antik dönemde Urartu (Ararat) olarak bilinen Mezopotamya’nın dağlık bölgeleri olarak bahsedilmektedir. İnsanlık tarihinin ilk draması, kuzeyde Mezopotamya, güneyde Basra Körfezi, doğuda İran’ın dağlık bölgeleri ve batıda ise Aram Çölü arasındaki bölgede başlamıştır.
O drama bir trajediydi. Trajedi olmasının nedeni, insanın günahıydı. Yaratılış 1. bölümdeki muhteşem şiirin altı kıtalık nakaratı vardı, “Tanrı iyi olduğunu gördü.” En iyisi ise Tanrı’nın en üstün yapıtı olan insandı — insan, “O’nun benzerliğinde,” O’nun suretinde yaratıldı. Tanrı, insanı yarattığı altıncı “gün,” kendi eserine “baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü.” Dahası var: Tanrı sevecen olduğu için insanı “bahçeye” yerleştirdi ve insanın bahçeye “bakıp işlemesi” ile ilgili buyruk verdi (2:15). Âdem kendisine “yetki” verildiği hayvanlar aleminden daha farklıydı. Böylece ona yardımcı olarak bir kadın yaratıldı, öyle ki toplumun en temel birimi bir erkek, bir kadın ve çocuklarından oluşsun. Âdem ayrıca kökeni itaatsizlik, sonucu ise ölüm olan günaha karşı uyarıldı.
Tüm bunlar bizi ayartıyı, kadın ve erkeğin çaresiz düşüşünü, korkularını ve cezalarını anlamamıza hazırlıyor (3. bölüm). Günahın, Kayin’in kardeşi Habil’i öldürmesinden başlayarak onların soyundan olan herkese bulaşması ve Tanrı’nın evrensel tufanla hepsini silip süpürene kadar yayılması bizi şaşırtmamalıdır (4 ve 6. bölümler).
Tanrı’nın kendi yaratmış olduğu akılsız ve isyankâr yaratıklarına karşı hissettiği sevgi, onların dönmemek üzere gitmelerine izin vermeyecekti. Günahlarının onları sonsuza dek mahrum bıraktığı bahçenin kapılarında Tanrı, günah aracılığıyla ölümü ve dünyaya günahı getiren yılanın başının “ezileceğini” (Romalılar 16:20) önceden bildirmişti (Yaratılış 3:15). “Kadının soyu” –gelecekteki “İnsanoğlu”– aracılığıyla günahlı insan ölümden kurtulabilecekti. Ve katledilmiş Habil’in yerine “bağışlanan” çocuk olan Şit’ten itibaren, Tanrı’nın vaadine iman eden insanlar oldu (5. bölüm). Hanok’un “Tanrı yolunda” yürüdüğünü ve sonra ortadan kaybolduğunu (24. ayet); Lemek’in, üzerine gelen Tanrı lanetinin nesilden nesile kalkacağına dair umudunun olduğunu (29. ayet); Nuh’un ise Âdem’in aksine Tanrı’nın buyruklarını yerine getirdiğini görüyoruz (6:22).
Tufandan sağ kurtulan sadece Nuh ve sekiz kişilik ailesiydi. Tufan sona erdikten sonra, Tanrı bir daha “tüm canlıları” yok etmeyeceğine dair söz verdi (9:11). Fakat sonrasında insanlar Tanrı’nın yargılarına rağmen O’ndan korkmadıkları için Tanrı, tıpkı Tufandan önce olduğu gibi Nuh’un soyundan olanlara da öfkelendi. Kibirleri, kendilerine tapmaları için bir kule inşa etmek üzere onları harekete geçirdi. Ancak Tanrı, ortak maksatları günah olan insanların artık birlikte çalışamayacaklarını gösterdi; günahta olan birliklerini dillerini karıştırarak bozdu (11. bölüm) ve dünyanın dört bir yanına dağıttı (10. bölüm). Bu ikinci hüsran, Nuh’un soyundan gelen ve Tanrı’nın vaatlerine sadık bir biçimde yaşayan Sam aracılığıyla sevince dönüştü (11:10). Kutsal Kitap, erken bölümlerinin son kalem darbelerinde bizlere Terah ailesini tanıtır ve böylece Terah’ın oğlu “Tanrı’nın dostu” İbrahim’le daha yakından tanışmamızın yolunu hazırlar.
Sorular
-
Eski Antlaşma’nın geçtiği bölge ne kadar büyüktür ve nerededir?
-
Bulunduğu bölge itibariyle Filistin’i özel kılan şey nedir?
-
Filistin’e varmadan önce Yaratılış bölümü bize hikâyenin ne kadarını anlatır?
-
Haritada, insanlık tarihinin en erken dönem olaylarının nerede geçtiğini gösteriniz.
-
Yaratılış kitabının ilk iki bölümünün, günah ve günahı izleyen ölüm trajedisini nasıl hazırladığını gösteriniz.
-
Umudun ve imanın parlak yönleri, Âdem’den Nuh’a kadar olan dönemde nasıl göründü?
-
Tufan’ın, diğer insanların günahlarını ve Tanrı’ya olan imanlarını nasıl etkiledi?
-
Tanrı’nın, “iman edenlerin atası” olmak üzere seçtiği kişinin soyağacını çıkarınız.