“Gelecek Olan”
Eski Antlaşma, ilerisini işaret eder. Bizde bıraktığı bütün izlenim, bitmemiş olduğudur. Tarihi, kendisinin de ötesinde devam eder. Dini, beklenti dinidir. Tüm ilkeleri örnekseldir; yani kendilerinden daha fazlasını temsil ederler, çünkü kendi içlerinde kusurlu görünen şeylerin düzenine aittirler.
Önceki dersimizde, kâhinin ve peygamberin, İsrail’de kendi konumuna sahip olduğunu gördük. Fakat kâhin de peygamber de, o zamanlar hiç bulunmayan ideal koşullar altında gerçekleşmesi için mükemmel kâhinliği ve mükemmel peygamberliği temsil etmekteydiler. Örneğin, Harun –Levililer 16. bölümde buyurulduğu gibi– her yıl bir kere ulusun günahları için kefaret sağladığı zaman, keçinin kanını halkın günahları için sunmadan önce kendi günahları için boğanın kanını sunmak zorundaydı. Ancak onun durumunda Tanrı ile günahlı insanlar arasında aracı olarak, günahsız olması gerekirdi; boğanın kanı ve beyaz, pak kaftan, bir anlık onun varsayılan günahsızlığını simgeliyordu. Tanrı’nın halkı için simgesel olarak daha mükemmel, gerçekten de günahsız insan olan bir baş kâhini — hiç sunağa, kurbana ve kendisini kişisel günahtan arınmış gibi gösterecek giysiye ihtiyacı olmayan bir kâhini temsil ettiği kesindi (Bzk. İbraniler 5—10. bölümler, özellikle 7:26–28).
Musa da, gelecekte bir peygamberde Tanrı ile halkının arasında ideal iletişimin gerçekleşeceğinin farkına varıyor. “Tanrınız RAB” diyor “size aranızdan, kendi kardeşlerinizden benim gibi bir peygamber çıkaracak” (Yasa’nın Tekrarı 18:15–19). Bu ideal peygamber, hakikati mükemmel biçimde duyuracak ve mükemmel bir biçimde insanlara iletecektir. Bu vaat temelinde birçok kişi Rabbimizi “peygamber” olarak nitelendirdi, yani O, Musa’nın vaat ettiği kusursuz peygamberdi (Yuhanna 1:21,25; 7:40).
Fakat Eski Antlaşma dönemlerinde, insanların düşünceleriyle ilişkilendirilen ve peygamber veya kâhinden daha büyük olan bir ilke daha vardı. Bu ilke, krallık ilkesiydi. Teorik olarak Tanrı, İsrail’in tek Kralıydı (Yeşaya 33:22). Ancak günahlı ve bitkin halkının yakarışlarının sonucunda Samuel’e, onlar için “bir kral seç” diye buyruk verdi. Samuel, kral olması gereken erkeklerin günahkârlığı nedeniyle monarşinin getireceği kötülükler konusunda onları uyarırken, yine de doğası gereği benzersiz olan bir taht kurdu. İsrail’in kralı, Yahve’nin ayrıcalıklı temsilcisiydi. Tanrı için yönetiyordu. Tanrı’nın halkı üzerindeki yüce yetkinin uygulanması için ayrılan, dindar olduğu kadar yurtsever adanmışlık haklarına sahip bir “mesh edilişi” vardı. Örneğin bkz. Mezmur 21; 101.
Saul, Tanrı’nın buyruklarına uymadıktan sonra Samuel Tanrı’nın yönlendirmesiyle ve insani yargının aksine, İşay’ın oğlu Davut’u mesh etti. Bu adam kendisini günahsız insan veya ideal kral olarak değil, ancak Tanrı’nın yüreğinin ardınca giden biri olarak kanıtladı (Elçilerin İşleri 13:22), çünkü baskın amacı Tanrı’nın isteğini yerine getirmekti. Bu nedenle Davut’a 2. Samuel 7. bölümde harika bir vaat verildi. Kısaca ifade etmek gerekirse bu vaat, Davut’un “evine” Tanrı’nın yeryüzündeki Krallığı üzerinde –yani, soyu bir bütün olarak ele alındı– verilecek olan geri alınmaz, sonsuz “antlaşma” vaadiydi.
İnsanların, Yeşaya’nın “Davut’a söz verdiğim kalıcı iyilikler” olarak sözünü ettiği bu antlaşmanın büyüklüğünü gittikçe daha iyi nasıl anladıklarının hikâyesi, Eski Antlaşma’nın özel “Mesihsel Peygamberlikler” konusunu şekillendirmektedir. Mezmurlar ve peygamberlik yazılarında, Yahve’nin Davut’un soyundan gelecek olan mükemmel Kral ile İsrail’de ve İsrail aracılığıyla nihayet uzun süredir ertelenmiş kendi iradesini gerçekleştirecekti. Bu Adam, genellikle “Mesih” olarak adlandırılır çünkü “Mesih,” “Mesh edilmiş” anlamına gelmektedir. Diğer insanlar da bir göreve atandıkları sırada yağla mesh edilirlerdi; krallar her zaman mesh edilirdi ve mesh edilme fikri özellikle krallık ile ilgili bir fikirdir. Rabbimizin görünmesiyle, bu mükemmel, vaat edilmiş ve özlemle beklenen “Gelecek Olan”ın yapması gereken hiçbir iş, İsrail’i Tanrı’nın belirlemiş olduğu Kral gibi yönetmesinden daha üstün değildi. Bu nedenle Nasıralı İsa, O’nun sözlerine inanan herkes tarafından “Mesih” olarak bilinir ve o inanlılara da “Mesihçiler” adı verilmiştir. Mesih’in unvanı, İsa’yı bedensel olarak ait olduğu soyla, Davut’la ilişkilendirir ve aynı zamanda mirasçısı ve tamamlayıcısı olduğu Davut’un vaadi ile de ilişkilendirir.
Böylece İsrail’in gözünü dikip baktığı “Gelecek Olan”ın (Luka 7:19; Yuhanna 11:27), peygamber, kâhin ve kral olduğunu gördük. Var oldukları tüm konumlarda ve gerçekleştirdikleri çeşitli görevlerde, halk içinden seçilen O’ydu — bu nedenle bu Adam “Tanrı’nın kullarına hizmet eden” Kişiydi. Fakat bu kadar da değil. Bu vaatlerin yanında, Yahve’nin bizzat kendisinin de gelip insanların arasında yaşayacağı vaadi de vardı. Kutsallar Kutsalı, vahiy ve kefaret için Sandığı ve Bağışlanma Kapağı ile Tanrı’nın insanlar arasındaki mükemmel varlığının ta kendisiydi. Mezmur ve peygamber aracılığıyla bizler de bu vaadi izleyebiliyoruz. Bu günahkârlar için bir tehdit ve baskı görenler için ise görkemli bir umuttur. En nihayetinde, Malaki kitabında şu sözleri okuyoruz, “Aradığınız Rab ansızın tapınağına gelecek” (Malaki 3:1,5). “O’nun yolunu hazırlaması” için “elçisinin” gelmesi ve sonrasında ise İsrail’in Rabbi bizzat yargı ve kurtarış için gelmelidir. Ayrıca bkz. Mezmur 96:13; 98:9.
Daha sonraki gerçeklerin ışığında şimdi bize göründüğü gibi, bu iki vaadin nasıl birleştirileceği eski İsrail’in adamlarına o kadar açık değildi. Ancak Nasıralı İsa’ya yalnızca “bedensel açıdan Davut Oğlu” olarak değil, ancak gökten gelen Rab Tanrı olarak “iki farklı doğada ve sonsuza dek tek bir kişi” olduğuna inanarak tapınan bizler, geriye dönüp, “Kutsal Ruh tarafından konuşturulan ve harekete geçirilen o insanların, o eski peygamberliklerine bakabiliriz.(2. Petrus 1:21). Aslında onlarda, Tanrı’nın bu yüce (Yeşaya 7:14) Davut Oğlunu, gerçekten de”aramızda” anlamına gelen “İmmanuel” yapma amacını görebiliyoruz. Tanrı O’na, “Harika Öğütçü, Güçlü Tanrı, Ebedi Baba, Esenlik Önderi” gibi isimler verdi; çünkü tüm bu isimlerin özelliklerine sahip olacaktı (Yeşaya 9:6), zira “Davut’un kenti” küçük Beytlehem’de doğmuş olan Çocuk, yalnızca “İsrail’in önderi” değil, ancak aynı zamanda “kökeni öncesizliğe, zamanın başlangıcına” dayanandır (Mika 5:2).
Sorular
-
İsrail’deki kâhinler ve peygamberler, mükemmel Kâhine ve Peygambere nasıl işaret ederlerdi?
-
İsrail’in kralı ve Yahve arasındaki bağlantı neydi? Buna göre kimin “evinde” sonsuz olacaktı? Bu vaat kimde tamamlanacaktı?
-
Tanrı’nın bizzat “Gelecek Olan” olacağı ile ilgili vaadi, insan Peygamber, Kâhin ve Kral olmasıyla ilişkin vaadiyle nasıl tutarlı olabilirdi? Her iki vaadin tek bir Kişide tamamlanacağına dair atıf, Eski Antlaşma’da nerede yazmaktadır?