İsrail’in Dini Yaşamı

Genellikle medeniyetin, sanatını ve yazısını Yunanistan’a, yasa ve düzenini Roma’ya, dinini ve etiğini Filistin’e borçlu olduğu söylenir. Bu kısmen doğrudur; ancak İsrail’in buna olan katkılarının, “din konusunda uzman” olmalarından dolayı değil, ancak “tüm halkların en azını” alan ve ondan vahyin koruyucusu ve tüm dünya için kurtuluşunun beşiği yapan Tanrısının ısrarlı lütfuna bağlıydı. Ne var ki İbraniler, iki unsurdan dolayı –kuratan Tanrı ve doğruluk Yasasıyla– övünmeye başlamışlardı ve bu boş bir övünme değildi. Böylece Musa, Yasa’nın Tekrarı’nda etkili bir biçimde şu soruyu sorar: “Tanrımız RAB her çağırdığımızda bize yakın olur. Tanrısı kendisine böylesine yakın olan başka bir büyük ulus var mı? Bugün size verdiğim bu yasa gibi adil kuralları, ilkeleri olan başka bir büyük ulus var mı?” (Yasa’nın Tekrarı 4:7–8).

İsrail’de gelişen dinin iki boyutu vardı: içsel ve dışsal boyut. İçsel boyutu, Yahve’ye olan imandan ve halkın gönlünde, saygı ve sevgi duygularıyla birlikte bu imandan doğan sadakat ve takdis amaçlarıyla beslenen bir inançtan oluşuyordu. Dışsal boyutu ise, eylemle ifade etmek ve Tanrı ile halkı arasındaki ilişkiyi sembolize etmek için uyarlanmış belirli nesnelerden ve törenlerden oluşuyordu.

Fakat konu din olduğunda yapılan başka bir ayrım daha vardır ve o da, bireysel din ile ulusal din arasındaki ayrımdır. İbrani ulusunun her bir bireyi, Tanrı’yla kişisel bir ilişkiye sahipti. Tanrı’nın Yasası o kişiye bireysel olarak “yapmayacaksın” diye seslenmiştir. Ancak daha üst bir seviyeye çıkarak Musa, Yasanın sözlerini o birey için daha akılda kalıcı düzeye çıkarmıştır, “Tanrın RAB’bi bütün yüreğinle… seveceksin.” Ancak İsrail’in tümü, sözcülerinin sürekli olarak her türlü figürle resimlemeye ve zenginleştirmeye çalıştığı Tanrı ile bir ilişki kurdu. Tanrı, İsrail için “Kaya,” “Sahip” veya “Satın alan,” “Kurtarıcı,” “Baba” idi — Yeşaya’nın söylediği gibi “kocan, seni yaratandır.” Hoşea ve Hezekiel de Tanrı’nın İsrail ile olan ilişkisini evlilik ilişkisine benzetirler.

Ancak tüm içsel boyutun yalnızca bireysel, dışsal boyutun ise yalnızca ulusal olduğunu düşünmek doğru olmaz. Törensel yasada yalnızca kefaret gününde olduğu gibi ulusal çaplı kurbanlar değil, fakat aynı zamanda her insan için, halka arz edilmiş, ancak özel olarak planlanmış ve sağlanan kişisel bir fedakârlık yoluyla Tanrı’ya olan bağlılığını, adanmışlığını, minnettarlığını veya yükümlülüğünü açıkça ifade etmesi sağlanmıştır. Diğer taraftan ise bireysel derin ifadelerin kullanıldığı Mezmurlar ve peygamberlerin sözlerini, o ifadelerin ulusun genel dini yaşantısına temel oluşturduğunu fark edinceye dek anlayamayız. Bu nedenle kendisini kasteden Davut, “RAB çobanımdır” diye yazmıştır; böylece halkın tümü mezmurdaki bu cümleyi alıp, ibadetlerinde İsrail’in Tanrı’ya olan güvenini ifade etmek amacıyla kullanabilirlerdi.

Dini yaşantının çeşitliliği arasındaki gerçek ilişkinin bozulmasının en büyük sebebi günahtır. Teorik olarak tapınma çadırındaki veya Tapınaktaki her bir nesne, içsel düşüncenin, duygunun veya niyetin dışsal ifadesini simgeliyordu. Sunakta yakılan her kurban için kurbanı sunan kişinin, Tanrı’nın “kendisini arayanları ödüllendireceğine” (İbraniler 11:6) iman ederek O’na yaklaşması gerekiyordu. Ancak sunuyu sunan kişi, öfkeli Tanrı’nın beğenisini kazanabileceği veya daha da kötüsü, yapmak üzere planladığı kötülükler için “hoşgörü” elde edebileceği kadar çok armağan ve kurban getirme tehlikesi içindeydi. Yeremya şu sözleriyle bu durumu ifade ediyor, “Çalmak, adam öldürmek, zina etmek, yalan yere ant içmek … bütün bu iğrençlikleri yapmak için mi bana ait olan tapınağa gelip önümde duruyor, güvenlikteyiz diyorsunuz?” (Yeremya 7:9–10).

Tanrı’ya özel olarak ibadet eden kişi, ibadeti suistimal etme tehlikesi içerisindeyse, kurban sunma ve törenler konusunda yetkin kişiler olan kâhinler, tüm görevlerini bir tür yetki çerçevesindeki sihir olarak görme konusunda daha da büyük tehlikeyle karşı karşıyalardır. “Bu dışsal eylemi gerçekleştir, içsel fayda da kendiliğinden gelecektir.” “Bu kuzuyu sun ve günahın kötülüğünü düşünme; çünkü kuzu, günahın resmi bedelidir.” Evet ve hatta: “Git ve bir daha yap, ancak başka bir kuzu getirmeyi de unutma!” Malaki, kendi günlerinde yaşayan kâhinleri tembelliklerinden, alaycılıklarından ve doyumsuzluklarından dolayı azarladı ve Yahve’nin adıyla, “Ne olurdu, sunağımda boşuna ateş yakmayasınız diye aranızda [tapınağın] kapılarını kapatan biri olsaydı!” (Malaki 1:10) diye haykırdı.

İbrani tarihinin tümü boyunca peygamberlerin ve mezmurcuların, törensel dinin günahlı biçimde saptırılmasına karşı geldikleri görülür. Örneğin bkz. 1. Samuel 15:22; Mezmur 40:6–8; 50; Yeşaya 1:10–17; Mika 6:6–8.

Ancak yine de peygamberlerin saf ve ruhsal bir dini, kâhinlerin ise dışsal ve resmi bir dini desteklediklerini varsaymak doğru olmaz. Yeremya, Hezekiel, Zekeriya gibi bazı büyük peygamberler, kâhinlerdi. Ve peygamberlerin de mükemmel söylevci ve aldatıcı olabilecekleri, örneğin Mika 3:5–8 ayetlerinden görülebilir.

İbrani peygamberler, özellikle Amos ve Hoşea, “etik tek tanrıcılığın mucitleri,” yani insanın ahlaki ideali ve insandan ahlaka uygun yaşamasını talep eden ve Tanrı’ya tutarlı biçimde ibadet eden dinin kâşifleri olarak tarif edilirler. Ancak aslında bu, Eski Antlaşma dininin en başlangıçtan itibaren temelini oluşturmaktadır (bkz. İbraniler 11. bölüm). Ve özellikle bu törensel yasa dâhil olmakla, Yasanın tümünün temelidir. Zira bu Yasa, günahla suistimal edilerek değil, ancak tapınaktaki her bir şeyin, sunakta sunulan her bir kurbanın, buyurulan her bir törenin ve ritüelin altında yatan doğruluk, kutsallık, tövbe ve paydaşlık ilkelerine göre değerlendirilmelidir. Sonuçta, kâhinler peygamberlerlerin dostlarıydı ve Tapınakta merkezleşmiş olan dışsal din, o dönemde İsrail’in kişisel ve ulusal imanının ifadesiydi. Öyle olmamış olsaydı, Mezmur 24; 42; 65; 84; 122 gibi mezmurlar asla yazılmaz, korunmaz ve kullanılmazdı.

Sorular

  1. İsrail neyin temelinde “övünüyordu?” Bkz. Romalılar 9:4–5

  2. Bireysel olduğu gibi ulusal dinin de İsrail’de kendisini dışsal ve de ruhsal olarak, ulusal ve bireysel olan dini törenler aracılığıyla ifade etmesini benzetme ile anlatınız.

  3. Peygamberlerin devamlı olarak karşı geldikleri, kurbanın günahlı biçimde suistimali nedir? Başlı başına Tapınağı, sunağı, kâhinliği ve törensel yasayı mı kınadılar?

  4. Tüm peygamberler ruhsal düşünceye sahipler miydi? Tüm kâhinler yalnızca “işlerinin erbabı” mıydılar? Tarihten, peygamberlerin ve kâhinlerin birlik içinde oldukları dönemleri belirtiniz.