Mesih Olarak İsa

İsa’nın ününün azalması kesinlikle ani olmadı. Yaşam Ekmeği konusundaki tartışmadan sonra bile sık sık çevresinde kalabalıklar olduğunu görüyoruz. Ancak genel olarak o andan itibaren, Rabbimiz kendisine yakın öğrencilerine öğretmeye adama amacıyla kalabalıklardan daha sık uzaklaşır oldu.

Matta 15:21–39 ve Paralel Bölümler

Bu sefer Rabbimiz Filistin’in kuzeybatısındaki Fenike bölgesine geçti. Fenike’deyken Suriye-Fenike ırkından olan bir kadının kızını iyileştirdi. Bu, Pentikost’ta tüm dünyaya akacak olan zengin merhamet ırmaklarının önceden tadımıydı.

Fenike’de kısa süre kaldıktan sonra İsa, yeniden Ferisilerle çekişme yaşayacağı ve tekrar ilahi gücüyle büyük kalabalığı doyuracağı Celile’ye döndü. Bu sefer dört bin kişiyi doyurdu. Ayrıca şifa mucizeleri de oldu ve genel olarak Celile hizmetinin karakteristikleri devam etti.

Matta 16:13–20 ve Paralel Bölümler

Kısa sürede İsa yeniden Celile’den ayrıldı ve öğrencileriyle birlikte Celile’nin kuzeydoğusundaki Filipus Sezariyesi’ne gitti. Filipus Sezariyesi’nin yakınında Müjdenin en önemli olaylarından biri olan Petrus’un yüce beyanı gerçekleşti (Matta 16:13–20 ve paralel bölümler).

İsa, öğrencilerine “Halk benim kim olduğumu söylüyor?” diye sordu. Öğrenciler de, O’nu kimilerinin İlyas, kimilerinin de peygamberlerden biri olarak gördüklerini söyledi. O zaman onlara, “Siz ne dersiniz, sizce ben kimim?” diye sordu. Petrus da, “Sen Mesih’sin” yanıtını verdi (Markos 8:27–29).

Bu beyanda Petrus İsa’nın “Mesih” yani “Mesh edilmiş Olan” Kişi olduğunu bildi. Bu gerçek ilk kez burada bilinmedi. İsa henüz doğmadan O’nun Mesih olduğu Yusuf ile Meryem’e, Zekeriya ile Elizabet’e de bildirilmişti; bebek Kurtarıcıyı selamlayan çobanlara ve yıldız bilimcilerine açıklanmıştı; Vaftizci Yahya’ya bildirilmişti; Yahya’yı Şeria’da bırakıp İsa’nın ardınca giden küçük öğrenci grubuna açıklanmıştı; İsa’nın kendisi tarafından Nikodim ve Samiriyeli kadına beyan edilmişti; O’nun Mesih olduğu kötü ruhlar tarafından bile biliyordu.

İsa’nın Mesih olduğu önceden beri beyan edilmiş olsa da, Petrus’un bu beyanı hiç de olağan bir durum değildi. Öğrenciler İsa’yı Mesih olarak kabul etmelerine rağmen bu kabulün devam etmesi için kayda değer iman ve adanma gerekmektedir, çünkü İsa Yahudiler’in beklentisinde olduğu Mesih gibi değildi. Onlar, İsrail’in mesh edilmiş kralını, Tanrı’nın halkını Romalıların baskısından kurtaracak ve Yeruşalim’i dünyanın merkezi haline getirecek olan Mesih’i bekliyorlardı.

Bu tarz beklentilerin Nasıralı Peygamber tarafından gerçekleştirileceğine dair hiç ihtimal yok gibi görünüyordu. Kraliyet ihtişamı yoktu; sıradan insanlara karışmıştı, alçakgönüllülükle yaşadı, başını koyacak bir yeri de yoktu. Siyasi Mesihliği kesinlikle reddetti. Beş bin kişiyi doyurduktan sonra insanlar O’nu alıp kral –yani Mesih kral– yapmak isterlerken, onlardan uzaklaşıp dağa kaçtı (Yuhanna 6:15). Kuşkusuz bazıları hayal kırıklığı yaşamıştır. Tüm hevesleri tamamen kaçtı. İsa, kendisine teklif edilen Mesihlik krallığıyla kesinlikle ilgilenmiyordu.

İsa’nın bu tutumuyla hevesi kaçan yalnızca kalabalıklar değildi. İsa’nın ev halkı üyeleri de anlamakta zorluk çekiyor ve hatta İsa’yı müjdeleyen Vaftizci Yahya bile bir anlığına kuşkuya kapıldı. Muhtemelen on iki havarinin de teşviği kırılmıştı. Ancak imanları sağlamdı. Tüm hayal kırıklıklarına ve Rabbimizin kabul ettiği takdirde sahip olacağı, ancak geri çevirdiği ayrıcalıklara rağmen Filipus Sezariyesi’nde Petrus yine de “Sen Mesih’sin” diyebildi.

Peki, İsa nasıl Mesih’ti? O, İsrail ordularını Romalılara karşı savaşta yönetecek dünyevi bir kral değildi. O, öyle bir Mesih değildi. Peki, o halde neydi? İsa’nın Mesih olma kavramı neydi?

Bu soruyu tam olarak cevaplandırabilmek için Eski Antlaşma çalışmasına geri dönmek gerekmektedir. İsa, Eski Antlaşma’nın Mesih hakkındaki vaatlerinin tümünü kabul etti; reddettiği şey yalnızca vaatlerin yorumlanmasıydı.

Hatta Eski Antlaşma’da olup ve İsa’da tamamlanan o vaatler, Mesih’i Davut’un soyundan gelen Kral yapmıştır. O, Davut’un soyundandı ve Davut’un kentinde doğdu. Ayrıca İsrail’in de Kralıydı.

Yalnızca O’nun krallığı beklenilenlerden çok farklı biçimde uygulanmıştı. Eski Antlaşma’da, İsa’nın tamamlamış olduğu daha başka özellikler de var. İsa yalnızca Davut’un oğlu değil, aynı zamanda İnsanoğluydu. İsa’nın kendisi için seçmiş olduğu “İnsanoğlu” unvanı, İsa’yı ilahi doğasından koparıp insani doğaya indirgemez. Aksine bu unvan, apaçık biçimde Daniel 7:13’teki muazzam görümden alınmıştır; burada “insanoğluna benzer biri” göğün bulutlarıyla gelen ve Tanrı’nın huzurunda olan şeklinde temsil edilir. Bu nedenle burada İsa’nın insani zayıflığı değil, O’nun Egemen ve Yargıç olan üstünlüğü gösterilir.

İsa’nın yeryüzündeki hizmetinde en az kullandığı unvanın Mesih olması şaşırtıcı değildir, çünkü İnsanoğlu unvanının İsa’nın uzak durmak istediği siyasi bir çağrışımı yoktu. Bu unvan, yalnızca “Vahiysel” olarak adlandırılan kitapları okuyan çevreler tarafından bilinmekteydi. Bu kitaplarda, Daniel ve diğer Eski Antlaşma peygamberliklerinin temelinde Mesih, siyasi bir kral değil, ancak göksel doğaüstü bir kişi olarak tasvir edilmektedir. Bu nedenle bu unvan, Mesih’in yüce karakterini diğer bazı unvanların etrafında toplanan tehlikeli siyasi birleşmeler olmadan tanımlamak için uygundu.

Gerçekten de bir süreliğine, Celile hizmetinin başlangıcında Rabbimiz, Mesih unvanını bir şekilde arka planda saklıyordu. Mesihliğinin herkese duyurulması sahte, dünyevi umutlarla siyasi bir devrime neden olabilirdi. Kendisini yeniden Mesih olarak ilan etmeden önce, Rabbimizin kendisinin nasıl bir Mesih olduğunu, öğretisi ve örneği ile açıkça ifade etmesi ve Krallığını kurmadan önce Krallığın bu dünyadan olmadığını göstermesi gerekiyordu. Fakat O, başlangıçtan beri Mesih ve Kraldı ve Mesihliği başlangıçtan beri biliniyordu.

Sorular

  1. İsa’nın Mesih olduğunu tanımlayan bazı unvanları belirtiniz ve anlamlarını açıklayınız. İsa’ya atfen “İnsanoğlu” unvanı, İsa’dan başka birisi için kullanılmış mıdır?

  2. Petrus’un beyanının önemi neydi?

  3. İsa’nın ünü daha sonra niçin azaldı?